Başkanlık Sistemi

BAŞKANLIK SİSTEMİ VE TÜRKİYE

Başkanlık sistemi, Türkiye için yeni bir tartışma konusu değil. Turgut Özal’ın başbakanlık döneminden bu yana, aralıklarla gündemi meşgul eden bir mesele.Ancak sistemin bugün yine konuşuluyor olmasını, Turgut Özal’la ilişkilendirmemek gerek. Zira bugünkü tartışmaların nedeni, Türkiye’nin mevcut başbakanı Tayyip Erdoğan’ın söylemleridir.

Mehmet ÇAKIR*

 Erdoğan, 2003 yılında -başbakanlık görevini üstlendiğinin henüz birinci ayında-, özel bir televizyon kanalının konuğu olmuş ve iktidarı döneminde başkanlık sisteminden ilk kez orada söz etmişti. Başkanlık sistemini yarı başkanlık sistemiyle birlikte anmış ve bugün de söylediği gibi, kendisi için ideal olanın Amerikan modeli olduğunu belirtmişti.

***

Başkanlık sisteminin adı geçer geçmez “Amerikan modeli” diye vurgulanmasının sebebi, Amerika’nın sistemi uygulayabilen tek ülke olmasıdır. Sistemin denendiği diğer ülkelerde rejim ya ‘başkanlık’tan ‘başkancılık’a kaymış ya da bir ihtilal veya devrim sonucu yıkılmıştır.

ABD, siyasi ve kültürel açıdan başkanlık rejimine elverişli bir ülkedir. Siyasi partiler, yapısal özellikleri gereği serbesttirler. Partili parlamenterler, Türkiye’de alışıla geldiği üzere, parlamentodayken parti grup kararlarıyla bağlı değildirler. Ayrıca parlamentodaki komisyonların, birbirinden sert bir biçimde ayrılan kuvvetler arasında işbirliğini sağlaması, rejimi sürekli kılmaktadır.

***

Başkanlık sistemi, temelde yasama, yargı ve yürütme kuvvetleri arasındaki sert ayrılığa ve kuvvetlerin bağımsızlığına dayanır. Kuvvetlerin her biri ayrı ayrı seçilir ve oluşturulur. Kuvvetlerin uymak zorunda olduğu işlevsel bir sınır söz konusudur: Parlamento kanun yapar ama uygulanmasıyla ilgilenmez. Hükümet kanunları uygular ama yapılmasına karışmaz. Mahkemeler yargılar ama kanunların yapılmasına ve yürütülmesine katılmaz.

Kuvvetlerin birbirlerini etkileme araçları da yoktur. Yürütmenin yasamayı feshetmesi söz konusu olmadığı gibi yasama da yürütmeyi görevden uzaklaştıramaz. Kuvvetler arasında çıkacak bir uyuşmazlığı anayasal yollarla gidermek mümkün değildir. Bu sebeple rejimin sonu, genellikle darbe olur.  

Sistemin bir diğer özelliği, kuvvetler arasındaki eşitliktir. Ancak bu, yalnızca hukuki bir eşitliktir. Siyasi açıdan yürütme, yasamadan üstündür. Zaten rejime ‘başkanlık sistemi’ denmesinin nedeni de budur.

Başkanlık sistemiyle birlikte anılan ‘yarı başkanlık’ ise bir anlamda parlamenter sistemle başkanlık sisteminin karışımıdır. Devlet başkanı yine doğrudan halk tarafından seçilir fakat bakanlar kurulu başkanlık sisteminden farklı olarak parlamentoya karşı sorumludur. İrlanda, İzlanda, Avusturya, Finlandiya, Portekiz ve Fransa yarı başkanlık rejiminin görüldüğü ülkelerdir. Her ülkenin sistemi kendine uygun hale getirip kullandığı unutulmamalıdır.

***

Başkanlık sistemi, yürütmenin deyim yerindeyse süper yetkilerle donandığı bir rejim biçimidir. Bu rejimde yürütme, Türkiye’de olduğu gibi çift başlı (cumhurbaşkanı ve başbakan) değil tek başlıdır (devlet başkanı). Türkiye’de yürütmenin bir diğer parçası olan bakanlar kurulu, başkanlık sisteminde yer almamaktadır. Onun yerine başkanın danışmanları olarak adlandırılabilecek sekreterler vardır. Sekreterler, bakanlar gibi parlamento üyesi olamazlar. Yürütmenin aldığı kararlarda yalnızca başkana yardımcı olma rolleri vardır, oylarının hiçbir önemi yoktur. Bu durumu en iyi açıklayan, ABD’nin eski başkanlarından A. Lincoln’ün, “yedi hayır bir evet, evetler kazanmıştır” sözüdür.

Başkanlık sisteminde başkan, kanun teklifinde bulunamaz. Bunu ancak ya gizliden kendisine yakın isimler aracılığıyla ya da açıktan öneri mahiyetindeki sözlerle yapar. Oysa başkanın vaatlerini yerine getirebilmesi, programını hayata geçirebilmesi için parlamentoya ihtiyacı vardır. Bu nedenle başkanlık sisteminin sorunsuz işlemesi, başkanla parlamentodaki çoğunluğun aynı partiden olmasına bağlıdır. Aksi halde kuvvetler arasındaki çekişme, çok kısa bir süre içinde siyasi istikrarsızlık doğurur ve yaşanan örneklerde bunun sonu, rejimin de sonu olmuştur.

Somut bir örnek vermek gerekirse: Türkiye’de iktidar ve muhalefet partilerinin son dönemde yargı üzerinden yaşadığı uyuşmazlık, rejim şekli başkanlık olsa siyasi bir kördüğüm yaratırdı. Yukarıda değindiğimiz üzere, başkanlık sisteminde kuvvetler arasında çıkacak bir uyuşmazlığı anayasal yollarla gidermek mümkün değildir. Ne başkan parlamentoyu feshedebilir ne de parlamento başkanın siyasi sorumluluğuna giderek onu görevinden uzaklaştırabilir. Öte yandan Türkiye’de iktidar sahiplerinin, görevlerinden kendi iradeleriyle çekilmeleri de pek rastlanılır bir durum değildir. Böylesi bir olgunluğa ne yazık ki bugün de erişilememiştir. Peki, ne olacaktır? Sistemi sürdüremeyen ülkelerde buna verilen yanıt, Türkiye’nin iç karartıcı siyasi tarihindeki gibidir.

Karşılaşabilecek bir diğer tehlike, başkanlık rejiminin başkancı bir rejime evrilmesidir. Denendiği pek çok ülkede sistemin vardığı nokta bu olmuştur. Önceki paragrafta sistemin sorunsuz işlemesi için şart olduğunu söylediğimiz, başkanla parlamento çoğunluğunun aynı partiden gelmesi hususu, böylesi bir tehlike taşımaktadır. Türkiye’deki gibi siyasi partilerin serbest yapıda olmadığı ülkelerde başkan, parlamentodaki çoğunluğu, siyasi yaşamı bütünüyle kendi tekeline almada kullanmaktadır. Buna örnek olarak son birkaç haftada isyanların ve devrimlerin yaşandığı Afrika ülkeleri gösterilebilir.

Parlamenter sistem, bu tehlikeleri taşımamaktadır. Çünkü parlamenter rejim, kuvvetlerin yumuşak ayrılığını ve işbirliğini esas alır. Yürütme tek değil, iki başlıdır ve bakanlar kurulunun meclise karşı siyasi sorumluluğu vardır. Aynı zamanda yürütme de meclisi fesih yetkisine sahiptir. Hem hukuki hem de siyasi açıdan, dengeler eşit görünmektedir. En önemlisi, az önce verdiğimiz örnekteki çekişme çıkmaz bir noktaya vardığında, kuvvetlerin sorunu aşmak için kullanabilecekleri meşru araçlar vardır. Hal böyleyken Türkiye’de yaşanan darbeleri parlamenter sistemle ilişkilendirmemek gerekir. Bilindiği gibi bu sorun, parlamenter sistemin değil darbeci anlayışın ürünüdür.

***

Türkiye’nin rejim değişikliğine gerçekten ihtiyacı var mıdır? Demokrasiyi, özgürlüğü hakim ve sürekli kılmak, parlamenter sistemde imkansız mıdır? Demokrasi ve özgürlük beklerken başkancı bir rejimle karşı karşıya kalma olasılığı ne kadar değerlendirilmiştir?

İyi düşünmelidir.

* Avukat (Kocaeli Barosu).

Call Now Button