Zilyetlik Kavramı

ZİLYETLİK VE ZİLYETLİĞİN KORUNMASI YOLLARI  

Medeni kanunumuzun 973. Maddesinde, “Bir şey üzerinde fiili hâkimiyeti bulunan kimse o şeyin zilyedidir” ifadesi ile zilyetliğin genel bir tanımına yer verilmiştir. Ancak bugün doktrinde zilyetliğin sadece bu unsur ile var olamayacağı, bunun yanında kişinin zilyetlik iradesine de sahip olması gerektiği kabul edilmektedir.

Aydın YILMAZ*

A) ZİLYETLİK KAVRAMI

Zilyetliğin unsurları fiili hâkimiyet ve zilyet olma iradesidir. Bu unsurlardan birinin eksik olması halinde zilyetlikten bahsedilemez. Kişinin zilyet olma iradesi kendisi tarafından terk edilmedikçe veya başkası tarafından sonlandırılmadıkça devam eder. Bu bağlamda bir eşyanın zilyedi eşyanın varlığını unutsa dahi o şey üzerindeki zilyetliği sürer. Fiili hâkimiyet unsuru ise o şey üzerinde söz sahibi olma anlamına gelir. Ancak o şeyin mutlaka elimizin altında yahut yakınımızda olması şart değildir önemli olan o şey üzerinde fiili hâkimiyetin varlığıdır.

Hukuki Niteliği

Zilyetliğin hukuki niteliği konusunda farklı görüşler vardır. Kimine göre zilyetlik ayni bir hak iken kimine göre ise fiili durumdur.

Yargıtay 9.10.1946 tarih ve 12/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında zilyetliğin ayni bir hak olduğunu kabul etmiştir ancak hakka dayanmayan zilyetlik türü de var olduğundan böyle bir görüş isabetli değildir. Nitekim günümüzde zilyetliğin hukuki niteliği ile ilgili hâkim görüş zilyetliğin hukuken korunan fiili bir durum olduğudur. Fakat değinmek gerekirse hakka dayanmayan zilyetliğin korunmasının sebebi hırsızı değil toplumun huzur ve sükûnunu korumaktır. Nitekim Yargıtay HGK da 8-589/932,12.9.1982 tarihli kararında bunu ifade etmiştir.

Zilyetliğin Konusu

Zilyetliğin konusu taşınır ve taşınmaz eşyalardır. Tapuya kayıtlı olmayan taşınmazlarda zilyetlik taşınırlardaki gibi değerlendirilirken tapuya kayıtlı olan taşınmazlarda zilyetlik tapu sicili ile ifade edilir.

B) ZİLYETLİK TÜRLERİ

* Asli -Fer’i Zilyetlik: Bir eşya üzerinde farklı sıfatla en az iki zilyet olması halinde böyle bir ayrım yapılır. Bir eşya üzerindeki zilyetliğini malik sıfatıyla sürdüren kişinin zilyetliği asli zilyetlik iken bir eşya üzerindeki zilyetliğini sınırlı ayni hakka veya kişisel bir hakka dayandırarak sürdüren kişinin zilyetliği fer’i zilyetliktir.

* Doğrudan-Dolaylı Zilyetlik: Bir eşya üzerindeki fiili hâkimiyetini bizzat, vasıtasız sürdüren kişinin zilyetliği doğrudan zilyetlik iken bir eşya üzerindeki fiili hakimiyetini bizzat elinde bulundurmayan kişinin zilyetliği dolaylı zilyetliktir.

* Hakka Dayanan-Hakka Dayanmayan(Haksız) Zilyetlik: Zilyetlik hukuka uygun bir biçimde elde edilmişse bu kişinin zilyetliği hakka dayanan zilyetliktir. Ancak zilyetlik baştan hukuka aykırı kazanılmışsa(gasp, geçersiz hukuki işlemler, yokluk) ya da sonradan hukuka aykırı olarak sürdürülürse(üstün hakkın tanınmaması vb.) bu kişinin zilyetliği hakka dayanmayan(haksız) zilyetliktir. Haksız zilyetlik ise zilyedin sözü edilen durumu bilip bilmemesi veya bilebilecek durumda olup olmamasına göre iyi niyetli zilyetlik ve kötü niyetli zilyetlik tarzında ayrıma tabi olur.

*Tek Kişi-Birlikte Zilyetlik: Bir eşya üzerinde tek bir kişi zilyetliği sürdürüyorsa bu kişinin zilyetliği tek kişi zilyetliktir. Ancak bir eşya üzerinde aynı sıfatla birden fazla kişi zilyet ise o kişilerin zilyetliği birlikte zilyetliktir. Birlikte zilyetliğin paylı zilyetlik ve elbirliği zilyetlik olmak üzere iki türü vardır. Paylı zilyetlikte zilyetler, zilyetliğe ait hâkimiyeti birbirine tabi olmaksızın kullanabilirken elbirliği zilyetlikte zilyetler, zilyetliğe ait hâkimiyeti ancak birlikte kullanabilirler.

*Zilyet Yardımcısı-Başkası İçin Zilyet: Bir kimse bir eşyayı hiçbir hâkimiyet iddia etmeksizin kendisine o eşyayı verenin hizmetini görmek için kullanıyorsa o kişi zilyet yardımcısı olarak adlandırılır. Zilyet yardımcısı hukuki anlamda zilyet değildir ve bu bakımdan zilyetliğin korunması yollarına başvuramazlar sadece mala saldırı halinde TBK m.64’te düzenlenen meşru müdafaa hükmünden yararlanabilirler. Ancak bir kişi doğrudan zilyetliğini eşyayı kendisine veren için sürdürüyorsa bu kişi başkası için zilyettir. Başkası için zilyet olanlar kendi adlarına zilyetliğin korunması yollarına başvuramazlarsa da kendilerine malı veren kişi adına zilyetliğin korunmasını isteyebilirler.

C) ZİLYETLİĞİN KORUNMASI

Zilyetliğin korunması hususunda Türk Medeni Kanunu 981. ve 982. maddelerinde kuvvet kullanma yoluyla ve dava yoluyla zilyetliğin korunmasını düzenlemiştir. Türk Medeni Kanunu’ndaki bu düzenleme taşınır ve taşınmaz mallar için geçerli iken bunlara ek olarak 3091 sayılı Taşınmaz Zilyetliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanun ile taşınmazlara özgü bir zilyetliğin korunması yolu daha düzenlenmiştir. Bu bağlamda zilyetliğin korunması yolları şunlardır:

1) Kuvvet Kullanarak Koruma

2) Dava Yoluyla Koruma

3) 3091 sayılı Kanun uyarınca İdari Yoldan Koruma

1) Kuvvet Kullanarak Koruma: TMK m.981/f.1’e göre “zilyet,her türlü gasp ve saldırıyı kuvvet kullanarak defedebilir”.Bu hüküm gereğince zilyet,zilyedi olduğu mala karşı gasp ya da saldırı durumunda savunma imkanına sahiptir.Gasp,mevcut zilyedin rızası bulunmaksızın zilyetliğinin ele geçirilmesini,saldırı ise zilyedin fiili hakimiyetinin icrasına engel olunması anlamına gelir.Ancak gasp veya saldırı durumunda kuvvet kullanılması bu fiillerin tamamlanması anına kadar söz konusu olur.Bu durum TMK m.981/f.2’ de “….taşınmazlarda el koyanı kovarak,taşınırlarda ise eylem sırasında veya kaçarken yakalananın elinden alarak zilyetliğini koruyabilir” şeklinde düzenlenmiştir.Ayrıca anılan hükmün devamında zilyedin durumun haklı göstermediği derece de kuvvet kullanmaktan kaçınması gerektiği düzenlenmiştir.

2) Dava Yoluyla Koruma: Bu halde 2 tür dava karşımıza çıkmaktadır. Bunlar, zilyetliğin iadesi davası ve saldırının sona erdirilmesi, sebebin önlenmesi davasıdır. Her iki dava da davalının kusuru olmasa dahi açılabilir ancak ayrıca tazminat talebi için davalının kusurlu olduğunun ispatı ile zararın ve kusur ile zarar arasındaki illiyet bağının da ispatı gerekir. Tazminat bu davalara ek olarak talep edilebileceği gibi bu davalardan bağımsız olarak da talep edilebilir.

a) Zilyetliğin İadesi Davası: Bu dava, eşyanın gasp edildiği hallerde, gaspa uğrayan zilyet tarafından, eşyayı gasp eden kişiye ya da onun külli haleflerine karşı açılır, davalının cüz’i haleflerine karşı bu dava açılamaz. Bu davada amaç, hak sahipliğini değil zilyetliği korumaktır. Bu sebeple bu davada kural olarak üstün hak iddiası dinlenmez ancak TMK m.982/f.2 gereğince davalı, o şeyi davacıdan geri almasını gerektirecek üstün bir hakka sahip olduğunu derhal ispat ederse onu geri vermekten kaçınabilir.

b) Saldırının Sona Erdirilmesi, Sebebin Önlenmesi Davası: Bu dava, zilyetliği saldırıya uğrayan zilyet tarafından saldırı fiilini gerçekleştiren kişiye karşı açılır. Bu davada da amaç, hak sahipliğini değil zilyetliği korumaktır. Bu sebeple bu dava da hiçbir şekilde üstün hak talebi dinlenmez. Açılan davada davacı, saldırı gerçekleşmişse saldırının sona erdirilmesini, saldırı sona ermesine rağmen yenilenecek nitelikte ise saldırı sebebinin önlenmesini talep edebilir. Bu dava elbirliği ya da paylı mülkiyete konu eşyalarda paydaşlardan ya da elbirliği maliklerden her biri tarafından açılabilir.

Her iki davada da dava hakkı gasp ve saldırı fiillerini ve failini öğrenmesinden başlayarak iki ay içinde ve her halde fiilin üzeriden bir yıl geçmekle düşer. Söz konusu süreler hak düşürücü süre niteliğinde olup hâkim tarafından re’sen gözetilir.

Her iki davada da görevli mahkeme HMK m.4/f.1-c uyarınca sulh hukuk mahkemeleridir.

3) İdari Yoldan Koruma: 3091 Sayılı Taşınmaz Mal Zilyetliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanun’da taşınmazlara özgü düzenlenen bir yoldur. Yetkili zilyedin dilekçe ile yetkili makama başvurması gerekir. Yetkili makam taşınmaz mal, merkez ilçe sınırları içinde ise il valisi, diğer ilçelerde ise kaymakamlardır. Daha sonra ise uyuşmazlığın çözümü için taşınmazın yerinde soruşturma yapılır. Yapılan soruşturma en geç 15 gün içinde tamamlanıp karara bağlanmalıdır. Verilen karar idari ve adli yargı yolu açık olmak üzere kesindir.

Ancak taşınmaza ilişkin bir dava açılmışsa ya da o taşınmaz üzerinde ihtiyari tedbir varsa idari yoldan koruma yoluna başvurulamaz.

Bu yola başvurmak için yetkili zilyedin saldırı veya müdahalenin yapıldığını öğrendiği tarihten itibaren altmış gün içinde ancak her halde saldırı veya müdahalenin vuku bulduğu tarihten itibaren bir yıl içinde yetkili makama başvurulması gerekir. Bu süreler kaçırıldıktan sonra idari yoldan koruma talep edilemez. Ancak değinmek gerekir ki devletin hüküm ve tasarrufuna tabi yerlere yapılan saldırı veya müdahalelerde herhangi bir süre söz konusu değildir.

 

KAYNAKLAR

1) Oğuzman/Seliçi/Oktay-Özdemir, Eşya Hukuku, 16.Bası, Filiz Kitabevi Basım Yayın Dağıtım Ltd. Şti., Kasım, 2013, s.62-68

2) Serozan, Rona, Taşınır Eşya Hukuku, 2. Baskı, Seçkin Yayıncılık A.Ş., Mayıs, 2007, s.101

3) T.C. Yargıtay HGK, 8-589/932, 12.9.1982 tarihli kararı

4) Oğuzman/Seliçi/Oktay-Özdemir, Eşya Hukuku, 16.Bası, Filiz Kitabevi Basım Yayın Dağıtım Ltd. Şti., Kasım, 2013, s.87-100

5) T.C. Yargıtay BGK, 12/6, 9.10.1946 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararı

6) Oğuzman/Öz,Borçlar  Hukuku Genel Hükümler,10.Bası,Vedat Kitapçılık Basım Yayım Dağıtım Ltd. Şti., İstanbul, 2013, s.27-30

* Öğrenci (Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesi)

Call Now Button