İdam Cezası

KAMU VİCDANI MI, EVRENSEL HUKUK MU?  

Araştırmalar idam cezasına taraf olanlarla karşıt olanların sayısının birbirine yakın olduğunu göstermektedir.Bu oranın okur yazar olma, yaş gurupları gibi çeşitli istatistiklerde de yakın çıkması idam cezasının toplum vicdanıyla değerlendirilmesinin sağlıklı olmayacağını ortaya koymaktadır.

Halil ORBAY*

1. CEZA HUKUKU VE CEZA POLİTİKASI

Hukuk kuralları, kişilerin ve toplumun yetki ve görevlerini, bireylerin özgürlüklerini ve bunun sınırlarını, diğer kişilerle olan ilişkilerini düzenler. Bu nedenle toplum yaşamıyla hukuk özdeşleşmiştir ve hukuk kuralları toplum yaşamının varlık nedenidir[1].

Hukuk kurallarıyla oluşan toplumsal düzende ise hem bireylerin özgürlükleri korunma hem toplumsal düzeni sağlama ve devam ettirme ihtiyacı doğar. Bunun sağlanması içinse bir takım ödevler, yükümlülükler, sınırlamalar, düzeni bozucu davranışlara yönelik yaptırımlara ihtiyaç vardır. Çünkü çıkarların çatışması halinde güçlü olan isteklerini güçsüze zorla kabul ettirir. Sonuç olarak hukuk kuralları adaleti sağlama idealinden uzaklaşır. Ceza hukukunu bu noktada adaleti sağlamak için bir öğe olarak kabul edebiliriz.

Ceza hukuku, devletin, ceza yaptırımı tehdidi ile uygulanmasını sağlamaya çalıştığı emir veya yasakları kapsayan kurallardır[2]. Suçun yaptırımları olarak ise ölüm cezası, hapis cezası, para cezası, güvenlik tedbirleri ve benzer yaptırımlar kabul edilmiştir. Yaptırımların kişi özgürlüklerine önemli müdahale niteliğinde olduğunu görebiliriz. Bu nedenle ceza hukukunun amacını insancıl açıdan değerlendirmek ve yaptırımları bu bağlamda ele almak gerekir.

Devletin suçla mücadelesinde önleyici ve cezalandırıcı iki yöntem olduğunu söyleyebiliriz. Önleyici yöntemler olarak suçların sebebinin araştırılması ve sorunların çözümlenmesi, ekonomik yapının iyileştirilmesi, kişileri suça yönelten psikolojik nedenlerin tespiti ve önlem alınması gibi yöntemleri sayabiliriz. Bunlara rağmen suç oluşması kaçınılmazdır. Sonuç olarak cezalandırma yoluna gidilecektir.

Günümüz modern hukukunda cezalandırmanın amacı ise suçlunun sağlıklı şekilde topluma kazandırılması yani ıslah edilmesidir. Suçlunun toplumdan dışlanması, yok edilmesi amaç edinilmez. Şahsi öç, kısasa kısas gibi cezalandırma mantığı kabul edilmemektedir. Çünkü hukuk birey hak ve özgürlükleri için varsa, cezanın insancıl olması, özgürlük ve cezalandırma ilişkisinde kişinin lehine olan yaptırımların uygulanması gerekir.

Türk Ceza Kanunumuzda cezanın amacını tanımlayan maddede: “ Ceza kanunun amacı, kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletini,kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barışını korumak, suç işlenmesini önlemektir” diyerek cezaların suçun önlenmesi, kişi hak ve özgürlüklerini koruma amacıyla uygulanacağı ilkesini de kabul etmiş diyebiliriz.

2. İDAM CEZASININ MEŞRULUĞU SORUNU

İdam cezası, mahkumun hayatının belli bir şekilde sona erdirilmesi suretiyle infaz edilen bir cezadır. İnsan vücudu üzerinde uygulandığı için bedenseldir. İnsan hayatı üzerinde uygulandığı ve bedensel olduğu için şiddet içerir, insani değildir. Aynı zamanda sanığa büyük bir manevi acı verdiği de kesindir[3]. Modern devletlerde de bu yaptırımın uygulanması kabul edilemez. Çünkü devlet, bireyi şiddetten korumak olan görevini yine şiddet içerikli ve yaşam hakkını sonlandıran bir cezayla koruyamaz. Nitekim Kişisel ve Siyasal Haklar Milletlerarası Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Suçluların Geri Verilmesine Dair Avrupa Sözleşmesi de idam cezasını yasaklayıcı hükümler taşımaktadır.

Modern devletlerde cezanın amacının ıslah etme, faili topluma geri kazandırma olduğunu söylemiştik. İdam cezasının ise ıslah etme yönünün olmadığı açıktır. Aynı zamanda suçu önleme fonksiyonu da sınırlıdır. Bu halde idamın uygulamasının öç alma, sadece ceza verme amacıyla yapıldığını söyleyebiliriz. Bunun ise hukukun insanileşmesine hiçbir katkısının olmayacağı aksine otoriter anlayışın hakim olmasına neden olacağı kanaatindeyim. Cezaların insan onuruyla bağdaşır olabilmesi için ıslah etme fonksiyonun hiçbir hal ve koşulda, ki bu savaş, olağan üstü hal de olabilir, göz ardı edilmemesi gerekir. Yaşamın sonlandırılması ıslah edilmesi gereken bireyi yok etmek olur ki bu hem yaşam hakkına müdahaledir hem ıslaha kıyasla daha kolay ve basit bir yöntemin seçilmesi demektir.

Cezaların şahsiliği ilkesiyle de bağdaştığını söylemek çok kolay olmaz. Çünkü idamın arkasından failin yakınlarının, ailesinin üzerinde ağır psikolojik etkileri olacaktır. Buda cezanın amacını aştığını gösterir ki modern ceza hukukunda idamın bu yönü kabul edilemez. Kişi cezaevinde yattığında bile etkilerin azaltılması amacıyla belli koşullarda yakınlarıyla görüşebilmekte, özel durumlarda izin verilebilmektedir.      

İdam cezası ispat teorisi açısından da tehlikelidir. Çünkü sanık, suçlu olduğu yönündeki deliller vicdani kanaat oluşturacak şekilde güçlü ise cezalandırılır. Bu kanaat aslında gerçeğe uygun olmama olasılığını da kapsar. Bu nedenle cezadan geri dönüş ya da kısmen de olsa telafi mümkün olmalıdır. Ancak idam cezasında cezadan geri dönüş ve telafi mümkün değildir. Mesela sonradan ortaya çıkan belgelerde, görüntülerde sanığın suçsuzluğu anlaşılabilir ama idam cezası uygulandığı halde cezadan dönüş imkanı kalmamıştır.

Tüm bu nedenlerden dolayı hukuk devletinde idam cezasının meşruluğunu kabul etmek insani değildir. Bu hem modern ceza hukukuyla bağdaşmaz hem  insancıl değildir. 

3. TÜRKİYE’DE İDAM CEZASI

Türkiye’de idam cezası cumhuriyetin kurulmasından sonrada ceza kanununda yer almıştır. 1984 yılına kadar fiilen uygulanmış, 2002 yılında ise tamamen idam cezası kaldırılmıştır. 1984-2002 yılları arasında uygulanmamasının nedeni meclisin idam cezalarını uygun gören karar vermemesidir. 15’i kadın olmak üzere 712 kişi idam edilmiştir[4]. Sayıya baktığımızda ciddi bir oran çıkıyor ve bu infazların çoğu da askeri müdahale dönemlerinde olmuştur. Hukukun bir dönem askıya alındığı, ülkenin sosyal, siyasal olarak zor günler geçirdiği dönemlerde olduğu söylenebilir. Ancak kişinin idam edilmesi bahsettiğim tüm nedenlerden dolayı savaş hali, olağanüstü hal koşullarında dahi uygulanmamalıdır.

Yasal olarak, Avrupa Birliği ve insan hakları sözleşmelerinin de etkisiyle 2002 yılında idam cezası kaldırılmıştır. Ancak dönem dönem bu yaptırımın geri getirilebileceği tartışılmakta ve gerekçe olarak toplum vicdanı gösterilmektedir. Fakat kişinin idam edilmesi toplum vicdanı gerekçesine dayandırılamaz. Hukuk devletinde olması gereken bireyin haklarının özellikle temel haklarının ön planda tutulmasıdır. Toplum için kişi üzerinde çeşitli yaptırımlar uygulama hem özgürlük alanlarını daraltır hem baskıcı rejimlere neden olur. Bu nedenle bu cezaya birey hakları, uluslar arası insan hakları belgeleri açısından bakılması doğru olur.  Çünkü toplum hukuksal değerlendirme yapmaz; ahlaksal, tepkisel yargılar oluşturur. Bu nedenle toplum vicdanının da adil olmasını çokta bekleyemeyiz.

Araştırmalar idam cezasına taraf olanlarla karşıt olanların sayısı birbirine yakın olduğunu göstermektedir. Bu oranın okur yazar olma, yaş gurupları gibi çeşitli istatistiklerde de yakın çıkması idam cezasının toplum vicdanıyla değerlendirilmesinin sağlıklı olmayacağını göstermektedir. Elbet cezalar toplum vicdanıyla uyum içinde olmalıdır ancak idama alternatif bir yaptırım uygulanabilir.

4. SONUÇ

Ceza politikasında günümüzde gelinen noktaya bakıldığında hem hukuken hem insancıl bakış açısıyla idam cezasının  kabul edilemez olduğunu söyleyebilirim. Cezaya götüren delillerle birlikte vicdani kanaatin olduğunu da  kabul edersek bu kanaatin içinde kişinin suçsuz olma ihtimalini de kabul etmiş oluruz. Bu nedenle cezalandırmada, kısmen de olsa cezadan dönüş imkanı olmalıdır. Elbetteki özgürlüğü kısıtlayıcı cezalarda da tam anlamıyla dönüş sağlanamaz ancak haksız verilen cezaların kısmen tazmin edilebileceğini söyleyebiliriz.

İdam cezasının ıslah amacının olmadığından bahsetmiştim. Günümüz toplumlarında kişinin toplumdan soyutlanması bile ağır bir ceza olarak kabul edilirken kişinin idamla yok edilmesi kabul edilemez. Ayrıca idam edilen kişinin yakınları ve ailesi de bundan olağan sınırlar dışında etkilenecek olduğundan cezanın sınırları genişleyecektir. Diğer cezalarda da sanığın yakınları elbette olumsuz etkilenecektir ama idam cezasının verdiği psikolojik etkinin daha ağır olduğu tartışmasızdır. Islah amacının olmadığının diğer yönü ise şiddet içerikli olmasıdır. Sanığın bedeni üzerinden infaz edilir ve aynı zamanda sanıkta psikolojik etkide yaratır. Sanığın idamını beklemesi dahi bu etkiyi tahmin etmeye yetecektir.  Bu nedenle sanık açısından insancıl değildir.

İdam cezasını savunan kişilerce ileri sürülen en önemli argümanlardan birisi de toplum vicdanıdır. Toplum vicdanı için bu cezanın uygulanmasa bile mevzuatta yer alması gerektiği dillendiriliyor. Ancak toplum vicdanını rahatlatmak toplumdan gelen ani, hukuki boyutu olmayan, üzerinde fazla düşünülmemiş isteklerin yerine getirilmesi şeklinde yapılmaz. Bunun aksine toplum vicdanını rahatlatmak hukuka duyulan güveni sağlamakla mümkündür. Bunun içinde cezaların adil, evrensel ilkeler doğrultusunda, insan haklarıyla bağdaşır, mantıklı olması gerekir.

Bazı hukuk sistemlerinde idam cezası kabul edilmiştir. Örneğin diktatörlük rejimlerinin hukukunda böyledir. Ancak zaten bu hukuk yaklaşımları günümüzde eşitlik, özgürlük gibi temel yaklaşımlarla eleştirilmektedir.

Bu nedenlerden dolayı idam cezasının tekrar uygulanmaya başlanması ya da uygulanmasa dahi mevzuata alınması bugüne kadar yapılan, cezaların hukukileştirilmesi ve insanileştirilmesi çalışmalarını yok saymak demektir. İdam cezasını modern ceza politikası açısından meşrulaştırmakta olanaklı değildir.


[1] Demirbaş, Timur, Ceza Hukuku Genel Hükümler,  Ankara: 5. baskı, 2007, s.51.

[2] Ersoy, Yücel, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara: 2002, s.3.

[3] Erem, Faruk, Ölüm Cezası, Ankara: 1962, s.20-22.

[4] Gemalmaz. Mehmet Semih, Türkiye’de Ölüm Cezası, İstanbul: 2001, s.324.

* Öğrenci (Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesi)

Call Now Button